(14)
(Nasıl ki
( وجحدوا واستیقنتها انفسهم )nazm-ı celîli buna delâlet eder.)
Üçüncüsü: Ahkâm-ı dîniyyeden bir şey’i kabûlde inâd etmeyib cümlesini kabûl ve tahsîn etmekdir. Ya’ni her me’mûru’n-bihi işlemek ve her menhi anhi terk etmek azm-i kavîsinde olmakdır ki bu şarta teslîm ve islâm ta’bîr olunur. Bunun zıddı ise bir hükm-i dînîyi istikbâh ile ifâsında inâd etmekdir.
Binâenâleyh, meselâ beş vakit namazı tekâsülen terk eden veya nefsine mağlûb olarak bir harâmı irtikâb eyleyen kimse kâfir olmazsa da Cenâb-ı Hakkın emrine muhâlefet kasdıyla namazı terk veyâhud nehyine karşı inâd ile bir harâmı işlemek mu’cib-i küfürdür.
(MES’ELE -4-):
İslâm -bâlâda işâret olunduğu üzere- ahkâm-ı İlâhiyyeyi kabûl ile Cenâb-ı Hakk’a inkıyâddan ibâret olmağla îmânın şerâit-i esâsiyyesindendir.
(15)
Binâenaleyh îmân ve islâm arasında mefhûm-ı lügâvî i’tibârıyla fark var ise de hükm-i şer’de yekdiğerinden ayrılmazlar.
Tasdîke zâid ve şart i’tibâr olunan teslîm işte bu ma’nâca islâm’dan ibâretdir.
(İslâm) lâfzı ba’zen nefs-i tasdîke ıtlâk olunarak îmân ile mefhûmen müttehid olur. Ba’zen de tasdîke mukârin olmayan inkıyâd-ı zâhirîye denir. Fakat bu sûretle inkıyâd, ma’nâ-yı lügâvîce İslâm olub şer’an mu’teber değildir.
( قالت الاعراب اۤمنا قل لم نوُمنوا ولکن قولوا اسلمنا ) Ayet-i kerîmesinde bu ma’nâyadır. Anınçün îmâna mukâbil kılınmışdır.
( الاسلام ان تشهد ان لا اله الا اللّه و ان محمداً رسول اللّه و تقيم الصلاة و تؤتی الزکاة و تصوم رمضان و تحج البيت ان استطعت اليه سبيلا )
hadîs-i şerîfi, İslâm’ın a’mâl-i sâlihadan ibâret olmasına delâlet eder. Bu halde ne imânâ lâzım olan inkıyâd-ı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder