(16)
bâtınî ne de nefs-i tasdîkden ibâret olmaz denirse, cevâben deriz ki: Bu Hadîsi Şerîfde hakîkat İslâm değil; belki İmân ve İslâm’ın semerât ve alâmâtı beyân buyrulmuştur.
Filhakîka ta’dâd buyrulan erkân-ı celîle dıraht-ı îmânın semerât-ı nâfiası ve sıhhat ve tarâvetinin alâmât-ı sâtıasıdır.
Nasıl ki bir hadîs-i şerîfde dahî
)الايمان بضع وسبعون شعبة اعلاها قول لا اله الا اللّه و ادناها اماطة الاذى عن الطريق (
buyrularak şecere-i mezkûrenin bütün şu’belerine işâret buyrulmuşdur.
(MES’ELE-5)
İmân-ı şer’i, beyân olunan tasdîkden ibâret olunca ikrâr ve şehâdet hakîkat-ı îmândan cüz’ olmayub yalnız dünyâda ahkâm-ı islâmiyye icrâsının şartı olur.
Çünki tasdîk, emr-i bâtınî olmağla bize ma’lûm olmak içün bir alâmet-i zâhireye lüzûm vardır.
İmdi şerâit-i lâzımesi ile beraber kalben tasdîk edüp de -kendisine teklif vuku, bulmayarak- aslâ ikrâr etmiş olmayan kimse indallah mü’min olub dâr-ı
(17)
âhiretde bu imânının semeresini görecekdir. Nasıl ki kalben tasdîk etmeyerek lisânen ikrârda bulunan kimse bizim nazarımızda mü’min olduğu halde indallah kâfir ve münâfık olub, dâr-ı âhiretde ebediyyen muazzeb olacakdır.
Ekser erbâb-ı tahkîk bu kavle zâhib olmuşlar. Ebû Mansûr Matürîdî Hazretleri de bunu ihtiyâr buyurmuşlardır.[1] İmânın kalbde cây-ı gîr olan bir sıfat-ı celîle olmasına dâll olan âtüzzikr nusûs-ı şer’iyye bu kavli te’yîd ediyor.
Ba’zı ulemâ ise îmânı, tasdîk ve ikrâr rükünlerinden mürekkeb kılarak bilâzarûre ömründe bir def’a olsun ikrâr ve şehâdetde bulunmayan kimse, nezd-i bâride dahî mü’min değildir diyorlar. Bu kavle binâen, bir kimse imân-ı şer’î ile muttasıf olabilmek içün şerâit-i lâzıması ile tasdîk-i kalbî ihrâz etdikden sonra, kâdir olunca Cenâb-ı Hakk’a karşı bir def’a ikrâr dahî etmelidir. Nâsa i’lân etmesine hâcet yokdur. Ama tekellüme kudreti olmazsa yalnız tasdîk kifâyet eder. Nasıl ki bir kimseye cebir ve ikrah ile[1] هـذا القول مروى ابىحنيفة) رحمهاللّه) نص عليه فی کتاب العالم والمتعلم و هو اختيار المحققين من اصحابنا (شرح المسايرە)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder